DEKAUM, Dokuz Eylül Üniversitesi’nde taciz, cinsel taciz ve saldırının önlenmesi ve bu konularda farkındalık yaratılması için bir dizi çalışmaya başlayacaktır.

Bu konuda bizimle çalışmak isteyen öğrenci ve öğretim elemanları, öğrenci toplulukları dekaum@deu.edu.tr  adresi aracılığıyla iletişime geçebilirler.

Destek ve katkılarınız için şimdiden teşekkür ederiz.

2015’in ilk aylarında Özgecan Aslan’ın vahşice öldürülmesi, o güne kadar gündeme gelen tüm kadınlara yönelik şiddet olaylarının bir simgesi oldu. Öldürülüşündeki vahşet kamu vicdanında büyük bir öfke yarattı. Bu vahşetin yanında katillerinin soğukkanlı işbirliği, dehşeti ve öfkeyi büyüttü. Çok öfkelendik. Çünkü Özgecan ile veya ailesi ile özdeşlik kurduk. Hepimiz Özgecan’ın yerinde olabilirdik. Herhangi bir genç kadındı, hepimiz gibi dolmuştaydı, günün herhangi bir saatiydi…

Tecavüz girişimine direnince önce bıçaklandı, sonra demir çubukla öldüresiye dövüldü. Saldırgan, babası ve bir arkadaşından yardım istedi. Gayet bilinçli olarak, adli tıpta kanıt olabilecek her şeyi ortadan kaldırmaya çalıştılar. Özgecan’ın ellerini, parmaklarını kestiler ve bedeninden daha uzak bir yerde yaktılar, sonra gömdüler. Hiçbir kanıt bulunamasın diye özellikle genital bölgesini yaktılar. Kendilerini bu işten kurtarmak istiyorlardı. Bütün bunları düşünebilmek, uygulayabilmek, bunları işbirliği içinde yapmak akıl almazdı.

Türk hukuk sistemine göre davanın başlayabilmesi için şüpheliyi savunacak bir avukat olması gerekiyor. Ancak Mersin Barosu’nun 1600 avukatı böyle bir caninin yanında yer almak istemediklerini bildirdiler, baro davaya avukat vermeyi reddetti…

Kimse, hiç kimse o saatte orada ne işi vardı, mini etek giymeseydi diyemedi. Her şey o kadar vahşiydi ki cinayete ve işbirliğine bahane bulunamadı. Oysa o güne kadar işlenen sayısız cinayete pek çok bahane bulmuştuk…

O saatte orada ne işi vardı? Mini etek giymeseydi… Evinden ayrılmasaydı… Bu erkekleri de kadınlar yetiştiriyor… Kızlarına sahip çıksalardı… Şiddete bulunan gerekçelere sessiz kalmış, kabul etmiştik.

Özgecan 11 Şubatta öldürüldü. 13 Şubatta bedeni bulundu. 16 Şubat, Kara Pazartesi olarak anıldı. Sokaklarda isyan, öfke, itiraz ve artık kadınlara yönelik cinayetlerin, şiddetin, cinsiyete dayalı ayrımcılığın bitmesi gerektiğini haykıran kadınlar vardı. Kimsenin bahane duymaya tahammülü yoktu.

Her kurum üzerine düşeni daha büyük bir ciddiyetle yapmak için harekete geçti.

Örneğin, Özgecan Yasası olarak bilinen, kadınlara yönelmiş şiddet için caydırıcı cezaların yer aldığı, iyi hal indirimlerini kaldıran bir yasa tasarısı hazırlandı, 7 Temmuz 2015’te meclise sunuldu… Ne yazık ki bu yolda hala bir sonuca ulaşılmadı…  yasa hala bekliyor.

Aradan epey zaman geçti, hala aynı resme bakıyoruz. Kadın cinayetlerinde bir azalma olmadı.

Son 5 yılda 1.134 kadın öldürüldü.

2002–2015 yılları arasında 5.406 kadın öldürüldü.

Sadece 2015 yılında öldürülen kadınların sayısı 144.

Şubat 2016’da yani geçen ay, sadece bir ayda 23 kadın ve yanlarındaki 8 erkek öldürüldü. Kadınların % 26’sı boşanmak ya da ayrılmak istediği için, % 8’i ilişki teklifini reddettikleri için öldürüldü.

Bunlar kesin sayılar değil. Farklı kurumların, farklı araştırmaların sayıları, yüzdeleri farklı. Zaten kurumlar da birbirlerinin araştırmalarını pek güvenilir bulmuyorlar. Abartılmış ya da azımsanmış bulunuyor. Kimi araştırmada daha az, kimi araştırmada daha fazla sonuçlara ulaşıldığı düşünülüyor. Sizce bunun bir önemi var mı? Ne olursa olsun, bu sayısal değerlerin her biri, öldürülmüş bir kadın anlamına geliyor.